29 Kasım 2016 Salı

Turkiye Hakkında Düşünceler III

Eğri oturup doğru konuşalım mı?

    Ama önce kendi içimize bir dönelim: söylediklerimiz, bize söylenenler, bizden söylememiz istenenler ve  en nihayetinde söylememiz gerektiğini düşündüklerimiz dışında bir de gerçekten içimizden, taaa derinlerden gelen öz be öz kendi hissettiklerimizi, her türlü dış etkiye rağmen kendi analiz ve sentezini yapan muhteşem bilgisayarımız: Beynimiz'in söylediklerini şöyle bir su yüzüne çıkaralım.
   Şimdi de toplumun,özellikle de kendi toplumumuzun bize doğru budur diye dayattıklarını bir de kendi özümüze soralım.
 1- Gerçekten Demokrat mıyız? Ben hemen kendi adıma cevabımı vereyim, HAYIR. Çünkü bana "işte budur" denilen demokrasiye kesinlikle inancım yok. Sırf çoğunluğun fikridir veya kararıdır diye toplumun geneline hakim olunması benim kimyama uymuyor. Ben ya da sadece bir kişi iki kere iki DÖRT eder derken ülkemin geri kalan 75 milyon insanı BEŞ diyorsa ve  bu sonucun gerekli her yerde artık böyle kullanılacağını dayatıyorsa bunun adı da DEMOKRASİ ise ben buna inanmıyorum. İki kere iki DÖRT...
   Yakın tarihimizden bir örnek: Atatürk ve arkadaşları "Yok ya, önce bi halka soralım bakalım ne diyecekler" diye sorsalar o tarihlerde Cumhuriyeti kurabilirler miydi mesela? Ya da daha yakın bir tarihe gidelim, %92,5 Evet denilen anayasayı kısmen veya tamamen neden değiştirmek istiyoruz öyleyse? 1982'de "Darbe Anayasası"na Evet oyu verenler bu ülkenin vatandaşı değiller miydi? Hepsini vatandaşlıktan attık da yenilerini mi ikame ettik yerlerine? 1960 Anayasası halk oyuna sunuldu mu bilemiyorum ama halk oyuna sunulan 82 Anayasası mı daha demokratik ve özgürlükçüydü yoksa 1960'taki mi? Eeee bi dakka bi dakka, bu işte bir hata yok mu şimdi? Halka sorduk 82 Anayasası gibi bir garabete evet dediler, sormadık 60 Anayasası çıktı, halka sorsaydık Padişahlık %90 devam edecekti, sormadık taptaze bir Cumhuriyetimiz oldu. Sizce de bu işin bir yerlerinde anlayamadığımız bir hata yok mu?
   Hadi daha provokatif bir soru sorayım, kaçınız dininizi gerçekten en ince ayrıntısına dek inceleyerek ve özümseyerek seçti? Tamamen demokratik ve özgür iradenizle mi karar verdiniz Nüfus Kağıdınızdaki Din hanesine İSLAM yazdırmaya? Benim cavabım yine HAYIR. Ben seçmedim. Onlar yazdılar.

Türkiye Hakkında Düşünceler III

    Dünya üzerinde bulunduğumuz coğrafya kadar başka bir kara parçası yok ki tarihte bu kadar çok el değiştirmiş olsun. Hele hele Mezopotamya, tüm tarih boyunca onlarca kez el değiştirmiş. Kavimler gelmiş, kavimler gitmiş. Önce Selçuklular sonra da Osmanlılar'dan sonra gelen Türkiye Cumhuriyeti'ni de sayarsak belki de bu topraklara en uzun süre hükmeden kültür bizim kültürümüz. Dikkat ederseniz burada millet kelimesini kullanmadım. Çünkü ne Selçuklu ne de Osmanlı "Millet" adı altında toplanmış devletler değillerdi. Emperyal olmaları zaten pek çok etnik unsurla birlikte hareket etmelerini gerektiriyordu. Kaldı ki bu topraklarda GENETİK MİLLİYETÇİLİK yapmanın ne kadar saçma sapan birşey olacağını en radikal milliyetçiler bile kabul ederler. Bu topraklar üzerinde "SAFKAN" kelimesini kullanan en baştan büyük bir yanılgının içine düşmiş demektir. Madem genetik birliktelik szö konusu değildir, o zaman neden milyonlarca insan kendini TÜRK diye adlandırmaktadır? İşte burada AİDİYET duygusu ön plana çıkmaktadır. Her nekadar Selçuklu ve Osmanlı milliyet özünde bir araya gelmiş insanlardan oluşan devlet yapısına sahip olmasalar da söz konusu bu iki devlette de egemen kültür Türk Kültürüdür. Özellikle tarihsel gereklilikler sebebiyle bu her iki devlette de en öncelikli kurum Savaşan Unsurlardır. İşte bu savaşan unsurların temelini de Türkler oluşturmaktadır. Hanedanların da Türk soyundan gelmesi bu devletlerin Türk olarak algılanması sonucunu perçinlemiştir.
   

HEPİMİZ ORADAYDIK

Arkadaş, bırak partiyi martiyi. 
Bırak Erdoğan'ını, Bahçeli'sini, Kılıçdaroğlu'nu. 
Bunlardan herhangi biri değil bu ülkenin sahibi. 
Herhangi biri de olamayacak, olamaz da. 
Gerçekten büyük, ama çok büyük problemlerimiz var. 
Bu problemlerin bir kısmı ta geçmişten gelen yapısal problemler. Bir kısmı mevcut iktidarın politikaları sonucu oluşanlar. Bir kısmı dış kaynaklı, istesen de kaçamayacağın cinsten. Öyle yada böyle, bir yığın zorlu ama çok zorlu problemi var bu ülkenin. 
Bir ülke için belki de en önemli şey olan Adalet'te problem var. Kimsenin ne mahkemelerin, ne devletin kendine adil davranacağına inancı yok. 
En az onun kadar önemli Eğitim'de problem var. Resmen çöktü eğitim sistemimiz. Bütün uluslar arası değerlendirmelerde evlatlarımız dökülüyor. Kendi dilinde okuduğunu doğru algılamaktan yoksun. 
Ekonomide büyük problemler var. Hem yapısal hem güncel. 
Vergi adaletinde de problem var gelir dağılımında da. 
Tarımda büyük problemler var. Ekilen alan miktarı sürekli düşüyor. Pek çok verimli tarım arazisi imar talanına kurban gitti. Çiftçi mutsuz, tüketici mutsuz. Tarlayla pazar arasında uçurum gibi fiyat farkı var. 
İhracatta problem var. Öyle bir problem ki hem de, ihracatımız ne kadar artarsa ona paralel olarak ithalatımız da artıyor. Çünkü %80 oranında ara malı ithal edip, onu pahalı, enerji, düşük teknoloji, ucuz işçilikle ürüne çevirip en fazla üretimin %50-60'ını ihraç edebiliyoruz. O da düşük katma değerle. Dış ticaret açığı bir türlü kapanamıyor. 
Enerjide problem var. Neredeyse %90 oranında dışa bağımlıyız. 
Bankacılık sisteminde problem var. Bankacılık üretime, üreticiye, yatırımcıya destek olamıyor. Tek yaptığı devlete borç vermek yada tüketici kredileriyle devletin ve şirketlerin verdiği maaşlarla kendini garantiye almak. 
Yani var oğlu var. 600 milyar dolara yakın borç var. Borsaya kote olmuş bütün şirketlerimizin toplam piyasa değeri bu rakamın yarısına bile ulaşmıyor. 
Güvenlikte büyük problem var. 
Turizmde çoook büyük problem var. 
Dedim ya işte var oğlu var. 
Ama bence hepsinden daha önemlisi gün be gün artan ve nereye varacağı belli olmayan binbir parçaya bölünmüşlük var. 
Etnik, mezhepsel, siyasi ve ekonomik fay hatlarındaki enerji 9 şiddetindeki depreme dalalet. 
Ülke hiç bir uzun vadeli politika üretemiyor. Üretmeye vakti bile olmuyor. Tek yapabildiğimiz önümüze konan gündeme yetişmeye çalışmak. 
Etken değil edilgen bir ülke olduk. Belki hep öyleydik ama şimdi dibe vurmak üzereyiz. 
Birileri bir yerlerde bir şeyler yapıyor, biz sonra tedbir alıyor yada tepki vermeye uğraşıyoruz. 
Ortak ülkümüz yok. Ortak gelecek planımız yok. 
Genç işsizlik oranımız felaket, genel ortalama desen evkadınlarını, iş aramayanları, iş bulmaktan ümit kesenleri vesaire saymamamıza rağmen %11'lerde. 
Hiç boşuna AKP de AKP deyip topu taca atmayalım. 
Bu tablo hepimizin. İktidarı ile muhalefeti ile hepimizin yarattığı bir tablo. İktidar iktiadar olmayı beceremediyse, muhalefet de muhalefet olmayı hiç ama hiç beceremedi. 
Halka umut vaat etmedi. Umut olamadı. 
Yahu bir söyleyin Allah aşkına, ben bilmiyorum, varsa siz bana bir örnek gösterin ki, adına Sol yada Sosyal demokrat diyen bir parti toplumun emekçi, köylü ezilen sınıflarından değil de sadece elitlerinden tuzu kurularından oy alabilsin. 
Bana başka bir sol parti gösterin ki, Esenyurt'tan, Esenler'den, Ümraniye'den, Pendik'ten, Mamak'tan, Keçiören'den değil de Kadıköy'den, Bakırköy'den, Beşiktaş'tan, Çankaya'dan, Ümitköy'den oy alsın. 
Bana bir tane milliyetçi geçinen parti gösterin ki, tabanının büyük çoğunluğu mevcut iktidara oy verip, ana partisine oy vermesin. 
Siyasi partiler kanunu bu kadar anti demokratik olan bir ülke daha gösterin bana. 
Seçim sistemi bu kadar adaletsiz bir ülke daha gösterin. 
Sivil Toplum deseniz, Cemaat ve Tarikatların yeni adı olmaktan öte bir şey değil. 
Basın deseniz, havuzu, yandaşı, iş birlikçisi hepsi bir arada. 
TV'ler desen evlere şenlik. akla ziyan program ve dizilerle ful çakıyor. 
Yahu sporda bile tel tel dökülüyoruz. Devşirme sporcularla aldığımız bir kaç madalyayla avunur haldeyiz. 
Ama maşallah herkes konuşuyor. Her gün konuşuyor. Her fırsatta konuşuyor. 
Bakın ben de kaç satırdır dırdırdır konuşuyorum işte. Ama birbirini dinleyen kaç kişiyiz? 
Hanımefendiler Beyefendiler; Hiiiiiç yalandan yere 14 yıldır bu ülkeyi kim yönetiyorsa sorumlu da odur demeyin. 
Hepimiz oradaydık. Hepimiz. 14 yıl bu ülkeyi AKP'ye bırakıp, 14 yılı dünya seyahatinde geçirmedik. Hepimiz buradaydık. 
Hiç birimiz sorumluluktan kaçamayız. 
Afedersiniz, Eşeği sağlam kapıya bağla, hırsızın başını derde sokma demiş atalarımız. Çaldılarsa, çaldırmayacaktın arkadaş, öldürdülerse öldürtmeyecektin arkadaş, seni itip kaktılarsa kaktırmayacaktın arkadaş. 
Yalan diyorsam yalan deyin, yapılan hangi haksızlığa, yolsuzluğa, çapsızlığa hep bir ağızdan yuh çektik. Hep bir başkasından beklemedik mi? Hep sütre gerisine saklanmadık mı? Kendi evladımız bir protestoya katılmaya kalktığında bir akıllı sen misin, memleketi sen mi kurtaracaksın demedik mi? 
12 Eylül'de de öyleydik, kim ne derse desin bugün de öyleyiz. 
Kimse bana 15 Temmuz demesin vallahi küfrederim.